28 Temmuz 2011 Perşembe

P S Y H C E

Şarkılar kahin mi? yoksa herkes aynı şeyleri mi yaşıyor? yine başka bir şarkıda söylediği bigi "adı başka, yaşı başka nice benler".

Hepimiz acı çekdik ne demek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Peki biz neden acı çektiriyoruz? Bir sonrakinin suçu ne? bir öncekinin yada önceklerinin yaptıkları mı?

Hata nerede yapılıyor? Unutmamak mı? Unuttuğunu sanmak mı? yine başka bir şarkıda söylediği gibi " iki aşkı yarıda bırakmak"

Belkide hata kime aşık olduğunu bilemden aşka başlamak. Aşkıda okumaya spor sayfasında başlıyoruz.

Mutlak kötü diye bir şey yoktur. Bizi kötü yapan görünmeyenlerdir. Yada gerçekleri kabul edememktir,dürüst olamamaktır, belkide aşırı bencillik. Zaten herkesin elinde bir keser habire kendine yontuyor. Sen yapmadın, sen etmedin iyide peki ben olan sen ne yaptın? Almadan vermek için yaradan mı olmak lazım? Kaşıkla verip kepçeyle mi olmak lazım, anlaşılmak isterken anlamamak niye? Neden zihinlerimiz, arzularımızı, duygularımızı, bir kaosa, bir ironiye sürüklüyor? Rahat mı batıyor pamuk kaba etimize.Ondan sonra fal tut şarkılardan en çok seni anlatanı bul.

Acı çekmişken en iyisinden acı çektirmek niye?


by psyhce

GAYRET GÜZELİM BY DÜŞ SOKAĞI SAKİNLERİ



Gitmem gerek bu şehirden
Bir rüya oldun sevdamın gergefinde
Neden çocuklar beni gösteriyor
Yağmur yağsa güneşin yerine

Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret

Sensizlikten olsa gerek
Çekilmez oldu buralar
Hep benle beraber bulamadıklarım
Bak cesaretim yok artık
Geç oldu yorgunum
Yine deli oldum sayende
Saçında rüzgar

Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret

Ayrılıktan olsa gerek
Gecikiyor sabahlar
Hep benle beraber unuttuklarım
Dönmüyor epeydir başım
Denizler yalan
Sevmek ateş olurmuş derler
Yanmak yalan

Şimdi öyle uzakki geldiğim yollar
Yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz

Bir çocuktum sevmiştim
Avuçlarımda aynalar
Gayret et güzelim elini uzat

Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret

P S Y H C E

Nereye gidersen git, nerede olursan ol hep bir tarafın ve bir şeyler eksik kalıyor. Hayat sevgimizi, aşkımızı içine sığdıramacak kadar kısa öte yandan hasrete, vuslata katlanamıyacak kadar uzun...

by psyhce

27 Temmuz 2011 Çarşamba

AŞK ÇIPLAK GEZER BY AHMET ALTAN

Aşk Çıplak Gezer

Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
İnsanların kat kat sarındıkları, her bir katın diğerini gözlerden sakladığı, birbirine benzemeyen ve rengarenk tüller gibi o anda ruhlarında esen rüzgara göre yer ve renk değiştiren kimliklerinin en üstte kalanını görürüz biz ve aşk, keskin ve ışıltılı bir bıçak gibi bütün o tülleri parçalayarak en derine iner, inci avcılarının ustalığıyla, o derinlerde istiridyeler gibi kendi üstlerine kilitlenmiş gizli kutuların kapaklarını açar, uçarı bir çapkınken sevecen bir adam, oynak bir kadından sadık bir eş, ürkek bir genç kızdan tutkulu bir yosma çıkartır ortaya.
Ve aşk çıplak gezer.
İnsanlar nedense en çok kendi derinliklerinde gizli olandan korkarlar, ama merak da ederler korktukları şeyi, merakla korku birbirine karışır., kendi içlerine doğru bir adım atıp sonra geri çekilirler. Hem derinliklerindekini gizlemek için tüllerine sarınırlar hem de tüllerini parçalayacak bir çıplak ararlar.
Sevmeden sevilmeyi istemelerinin asıl nedeni budur, sanırlar ki sevmeden sevilirlerse eğer, tülleri parçalanmadan derinliklerde saklı olanlar gözükür onlara, kimseye göstermeden kendileri görebilirler orada olanları ve böyle düşünenler hep yanılırlar.
Aşk çıplak gezer çünkü ve bir bıçak gibi parçalar tülleri ve aşka dokunmak için soyunmak gerekir.
'Beni bırakma' diye inlemek, orospunun içindeki sadakati, azizenin içindeki oynaklığı ortaya çıkarmak, çapkının sevecenliğini, cesurun korkusunu, yiğidin telaşını, akıllının şaşkınlığını, güçlünün zaafını ele vermek gerekir, görünmeyenin görünür olmasına, dokunulmayanın dokunulur kılınmasına ihtiyaç vardır.
Ve insanlar en çok kendi derinliklerinde gizli olanlardan korkarlar ve en çok korktukları şeyi merak ederler.
Bilmeseler de hissederler ki haz en derinde olanın, gizlenenin hemen yanındadır ve acı hazzın yanında durur, en acıyacak yerdir o en derinde duran ve aşk bir bıçak gibi dokunur oraya ve hazdan acıyı, acıdan hazzı yalnız aşk yaratır.
Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
O kat kat tüllerin altında neler gizli, tüllerin sahibi bile bilmez ve hep görmek ister görmekten korktuğunu.
Aşktan kaçarak aşkı yakalamak ister herkes ve herkes yakalamaktan korkarak aşkı kovalar.
Ve aşk çıplak gezer ve aşka dokunmak için soyunmak, cesareti, gücü, orospuluğu, aklı, bilgiçliği, tecrübeyi, yiğitliği, oynaklığı birer birer atmak gerekir.
Aşka dokunan herkes yangına dokunmuş gibi dehşetle çeker elini önce, parçalanan tüllerinin ruhunu darmadağın eden depreminden kaçmaya uğraşır, hastalanmış bir çocuk gibi tüllerine sarınmaya çabalar, inkar eder her şeyi, 'bu sadık kadın ben değilim' der, 'bu ağlayan erkek ben olamam' ve aşka dokunan herkes kaçmaya uğraşırken bağlanır aşka, en derinindekine usulca alışır sonunda, sever kendi içindekini aynı aşık olduğunu sevdiğini gibi.
Aşk, kendisine olduğu kadar kendi derinindekine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun, kendi çıplaklığına da tutkunsundur artık, kendi çıplaklığını da seversin bir başkasını severken.
Sonra çıplak yerinin acıdığını hissedersin, özlemin sarsıntısını, kıskanmanın kavuruculuğunu, tüllerine sarınmışken duyduğun özlemlere ve kıskançlıklara hiç benzemeyen yeni duygular olarak yaşarsın.
Ve aldığın hazzın başka hiç bir hazza benzemediğini keşfedersin.
Aşk çıplak gezer.
Aşka dokunmak için soyunmak, bütün tüllerinin parçalanmasına razı olmak gerekir.
Görmekten en çok korktuğunu, en derinindekini görürsün.
Ve aşık olduğunda, bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini.
Hazla ve acıyla kavrulmayı öğrenirsin.
Ve aşıkken çırılçıplak gezersin.
Yalnızca aşıkken kendini çırılçıplak görürsün, gördüğünden korkup gördüğünü severek.
Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursun ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Alıntı

Seni affetmiyorum çünkü ben asla affetmem.Bana yapılmış büyük hataların veya benim yaptığım yanlışların kesinlikle bir cezası olmalıdır. Affetmek, yücelik mi, büyüklük mü yoksa yenilgimidir?Lütfen, bir kere daha düşünün, affetmek karşınızdakinin size hissettirdiği büyüklüğün altında ezilmekten başka nedir ki.Neden affettiğinizi bir düşünün, en derinlerinize inin düşünürken, eğer bunu başarırsanız kendinizle yüzleşebilirsiniz ve neden affettiğinizi bulabilirsiniz.Sizi arkasına bakmadan bırakıp giden bir sevdiğinizi, size kötülük yapmış olan bir dostunuzu neden affedersiniz? Size bir hiç gibi davranmış insanları neden affedersiniz?Sizin kıvranışınızı, acınızı umursamayan insanları neden affedersiniz.

Çünkü hala onlara muhtaçsınızdır, onlara ihtiyaç duyarsınız, söylemek istediğiniz sözleriniz bitmemiştir, hala yanaklarına kondurmak istediğiniz öpücükleriniz dudaklarınızın ucunda beklemektedir, onunla paylaşmak istedikleriniz vardır. Affetmediğinizden dolayı birileri sizi suçlu bulmuştur ve o birilerini kaybetmek istemezsiniz veya hala yüreğinizde merhamet vardır, acırsınız sizden af dileyenin haline. Ve bunların altında ezilirsiniz, kendinizden vermek zor gelir ve affedersiniz. Cömert insanlar asla affetmez, onlar mertçe kendilerinden verirler.

Affedersiniz ama ne yazık ki hiç bir şey eskisi gibi temiz değildir çünkü affetmek unutmak değildir. Şeytan her zaman suçlunun suçunu kulağınıza fısıldayacaktır.Nasıl tuvalin üzerine sürdüğünüz siyah rengi beyazla örtmeye çalışsanız da, o siyah üzerine sürdüğünüz beyazın altından bir gölge gibi yukarı çıkar, işte buna benzer affetmek. İnsan her şeyi unutur ama kendine yapılan hiçbir hatayı unutmaz, istediğiniz kadar örtmeye çalışın suçluların suçunu af sözcükleriyle, ne değişecek her zaman gizlenmeye çalışan o siyah beyazın üzerine çıkmayı başaracaktır. Her ne kadar sizin beklentiniz onun suçundan büyük olsa da değişen bir şey olmayacaktır, var olan renk gridir, beyaz değil. İki tarafta bunu her zaman hissedecektir. Söylemeden, gizli ve ifadesiz bir his olarak kalacaktır yüreğinizin bir köşesinde. Yine herkes kendine ait olan yalanı oynayacaktır. Affetmemek işte bu yalandan kurtulmaktır.Affetmezseniz, affetmenin verdiği o ağırlıktan kurtulursunuz.

Bu yüzden affetmeyin, kendinizden verin, herkes payını düşeni versin, herkes payına düşen acıyı çeksin. Gri değil bembeyaz bir hayat yaşayın

22 Temmuz 2011 Cuma

PSYHCE

Gözümden bir damla yaş süzüldü yine sen geldin aklıma diye. Unutamamak mı daha acı unutmak mı?Bir umudum bir gelecek yok ama yine aklımdasın yine duygularımdasın özlediğim sen misin yoksa yaşadıklarımız mı? Anları an yapan oyuncuları mı yoksa rolleri mi? Bu şey gibi beyazın beyazlığını anlatmak için beyaz bir elbise giydirmek aşkın kıyafetini de sen giydin ya da aşk sende güzel durdu.Her neyse ne güzeldi.

Her zaman derime dönemeye başladı cümlelerim yaşlanıyorum zaman dediğimiz şey o kadar çabuk akıyor ki tekrarlanmaya başlıyor söylediklerimiz, bizi anlatan cümleler.Her zaman söylemişimdir insanı mutlu eden “Aşık olunmak değil aşık olmaktır. Ama biz kıçımızı yırtarız sen beni sevmiyorsun, bana ilgi göstermiyorsun diye bırakın ölçüp biçmeyi siz sevginizi ilk günkü gibi ateşli tutun!” gün içinde kaç kez sevgilinizi arzuluyorsunuz? O’nun fotoğrafınıza baktığınızda içiniz titriyor mu? O aklınıza geldiğinde iç çekip İtalya, Dubrovnik planları yapıyor musunuz? Yani kısacası aşkınızı yaşamak için kendinize ne kadar izin veriyorsunuz yoksa almadan vermenin Yaradan’a mahsus bir şey mi olduğunu düşünüyorsunuz.

Hiçbir istediğin tam olmaz bir şeyleri eksiktir, eksikte olmalıdır belki de ki çatışa bilesin uğraşasın düzeltmeye , değiştirmeye veya kabullenmeye. Çatalından ter akacak ki ederi olsun yoksa kolay olanın ne esprisi var. Savaş icat olduğu tarihten itibaren bitmemiştir, hiç yenilmemiştir. Ama bizler o kadar pes etmeye er meydanını terk etmeye meraklıyız ki olmadı mı kaldır at. Taktik değiştirmek yok çabalamak yok çok mu kolay bulduk yoksa ? Ama öyle demiyorduk adam gibisin! Süpersin! Senin gibisi yok! Ne oldu o zaman senin gibisine benim gibisine birden dünyanın en nefret edilesi insanı haline mi geldik. Savaşmamız taktiksizliğimiz nasıl bir salaklıktan? Kafamız o kadar basmıyor mu? Yoksa g*tümüze mi zor geliyor . kaçmak en kolayı dimi eee tabi çocuklukta ilk duyduğumuz ata sözü “Ekmek buldun mu otur dayak gördün mü kaç”.

Aslında birilerinden veya bir şeylerden kaçmak karşı tarafta ki insana yapılmış haksızlık değil tamamen insanın kendisine o güzelim duygularına,yüreğine,göz yaşlarına yaptığı haksızlık. Hiç düşünmez mi insan ben ne buldum madem zamanın er meydanından kaçacak kadar az ve de değerli harcadığın zaman ne olacak verdiğin emek ne olacak yazıklar olsun mu olacak? Peki neye yazık olacak?

bypsyhce

PSYHCE

A.Ş.K

Eger ask onun gozlerine bakmaktan kendini alamamaksa.
Eger ask o uyurken onu izlemekse.
Eger ask onu ozledigin icin ruyalarinda kavusmaksa.
Eger ask her saniye onu dusunmekse
Eger ask onun senin icin bir lutuf oldugunu dusunmekse
Eger ask onu hayatinin noktasi olarak gormekse
Eger ask herseyini ona adamaksa
Eger ask onsuz kendini derin karanlikta zannetmekse
Eger ask ondan uzaklastigin her santimetre sana dunyanin öbür ucu gibi geliyorsa.
Eger ask onu var edenleri senin için kutsal yapmaksa.

A. S. K.

bypsyhce

21 Temmuz 2011 Perşembe

PSYHCE

Zaman usul usul akip giderken her aniyla her anisiyla icine icine isliyor. Al yuvarlarini ak yuvarlarini sariyor, kan olup damarlarinda kalbine doluyor. Gun geliyor gecen zaman gecmis oluyor belki bir cakmak sana yaktigin sigarayi hatirliyor, efkarlaniyorsun gozlerini dolduruyorsun o cakmakla degil ama baska bir cakmala sigarini yakip aliyorsun eline kalemini...

PSYHCE

Gözlerine bakarak uyandım. Kokunu içime çektim, yüzümde bir tebessümle gece uyurken kaç defa öpüştüğümüz saymaya başladım. Her halin farklı güzel, farklı keyifli. Bir bebeğin uykusunda kapalı gözleriyle annesinin memesini tek hayat kaynağı gibi içine çekmesi gibi dudaklarıma uzanışını. Kolumu çekerek bedenimi bedenine sarışını, derin bir nefesle huzurunu ciğerlerine çekişini. Ben kalbimle de seni izliyorum. Yanımda olmasan bile kokun her çektiğim nefeste benimle, sen yanımda olmasan bile bükülmüş dukaların gözümde, sen yanımda olmasan bile gülüşün gözümde, sen yanımda olmasan bile bütün seslenişlerin kulağımda. Ben sende olmasam bile sen bendesin….

bypsyhce





20 Temmuz 2011 Çarşamba

BY JOHN C. PARKİN

Birine aşkla bağlı olduğunuz durumlarda, daha az bağlı hissetmenin bir şeyleri nasıl iyiye götürdüğünü anlamak çok zor. Fakat hadi deneyelim. Birine çok aşık olduğunuz ilişkileri düşünün: Onlara sırılsıklam olun. Onlara bağlı oluğunuzda nasıl hissettiğini hatırlayın: ilgilerini ve bakışlarını sevdiğinizi.. aramalarını beklediğinizi.. her şeyden önemli olan onlarla geçirdiğiniz mutlu anlar. Kötü anları da hatırlayın: Sizi ne kadar sevdiğine dair endişelerinizi… kıskandığınızı.. birine bu kadar bağımlı olduğunuz için kendinize kızdığınızı.

Şimdi o ilişkide bir şeyler önemini yitirseydi nasıl olurdu diye düşünün. Hiçbir şeyi kişisel olarak algılamadığınızı düşünün. Sonsuza kadar sürer mi diye kaygılanmadığınızı düşünün. İlişkiye ve diğer insanın nefesine daha az bağımlı olduğunuzu düşünün. Bütün bunların sizin daha önemsiz olduğunu düşünün. İlişkide “sizin” tehlikede olmadığınızı düşünün.

İlginç olan şey ise: Bu, sizin o insanı daha az sevdiğiniz anlamına gelmez. Belki de bu aşkın tanımının sabırsızlanmaya başladığı yerdir, çünkü bizim ve toplumun “aşk” olarak gördüğü yapışık, bağlı romantik aşk, yapışkanlığı bırakırsak başka türlü bir “aşk” olabilir. Beklenmedik bir sonuçtur ama önem azaldıkça aşk artar.

Bunun sebebi, tabii ki, gerginlik ve rahatlamadır. Birine bağlı ve bağımlı olduğunuzda, ilişkide aşılamaz bir gerginlik yaşanır. Yaşanacak başka bir şeye yer kalmaz. Bir şeyler değiştikçe, çatırdamaya başlar, tıpkı kaynakların çatırdaması gibi.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

BY JOHN C. PARKİN

Süremeye başladım. Çok heyecanlıydım. Bir araba sürüyordum. Babamın arabasını sürdüğü gibi ben de bir araba sürüyordum. Bir şoför olarak yeteneklerimi göstermek için direksiyona sıkıca sarıldım. İlk köşeye geldim, keskin bir köşeydi. Dikkatli ve düzenli bir şekilde direksiyonu sağa kırdım. Öte ki köşeye geldim, bu sefer sol köşeydi, bende direksiyonu sola kırdım.

Mutluluktan uçuyordum, çünkü araba kullanıyordum. Bunun, yoldaki ilk deneyimim olduğunu düşünürsek gayet iyi bir iş ortaya çıkarmıştım. Fakat sonra, aklıma bir fikir geldi, küçük bir fikirdi başta. Ama öteki köşeye, daha öteki köşeye yaklaşınca bu küçük fikir büyüdü. Bende bu fikrimi uygulamaya koydum.

Direksiyonu becerikli bir şekilde sağa kırmam gereken zaman geldiğinde, becerikli bir şekilde sola kırdım. Çitlere doğru ve gölün içine uçma riskini anlamıştım ama yine de bu riski aldım. Daha sonra nemi oldu? Araba sağa doğru kaydı, midem bulanmış başım dönmüştü. Direksiyonu kızgınlıkla bir sağa bir sola çeviriyordum. Dümdüz gidiyordum. Direksiyon benim kontrolümden çıkmış kendi kendine dönmeye başlamıştı. Araba kendini kontrol edebiliyordu.

Kendimi kandırılmış hissediyordum. Neden bana güvenip doğruları söylemiyorlardı? Anlamıyordum. …

Bu arabaları yollarda kullanıyor, köşeleri özenle ve dikkatlice dönüyoruz. Onları kontrol edenin biz olduğunu düşünüyorsunuz. Daha ellerimizi direksiyondan çekmeyi denemdik. Şimdi düz yolda sürmekten sıkılıp yorulduk ve döneceğimiz köşeler için şöyle bir sarsılır kendimize geliriz. Sürmeye devam ederiz çünkü arabanın kaza yapmasını önlemek için sürmek zorunda olduğumuzu düşünürüz.

Şimdi ise elleriniz direksiyondan çekme zamanıdır. Benim çocukken fark ettim gibi…. Araba kendi kontrolünü kendi sağlayabiliyor. Sadece çok yorgun olduğunuzda hayal kırıklığına uğramayıp, mutlu olmanız için bu kontrolü sağlıyor.

Hayatın direksiyonundan ellerinizi çekmenin zamanı geldi. Siz de keşfedeceksiniz ki hayat, sizin için bir uğraşınız olmasa bile mutlu bir şekilde yolunda ilerleyecek. Artık arkanıza yaslanıp, ayaklarınız uzatıp, yolun keyfini çıkarmanın zamanı. …!

John c parkin

15 Temmuz 2011 Cuma

HANCER-BY KENAN DOĞULU

Terk edip gititğinden beri
Kalbime lokma aşk girmedi
Sahipsiz kaldım
Yalan gibi
Bozgunum senden bile deli
Yandı mı canın benim gibi
Yaşarken öldünmü mahkum gibi
Hasretin büyür yüreğimde
Paslı kırık hançer gibi
Kader kader
Sen bize nazik davranmadın
Kader kader
Herkese eşit yazılmadın
Hayat hayat
Sen bize nazik davranmadın
Hayat hayat
Herkese eşit yaklaşmadın
Vazgeçip gittiğinden beri
Kalbime tatlı söz değmedi
Sessizim sönmüş mum gibi
Kalır paslı hançer izi
Tenim unutur mu ellerini
Gönlüm bırakmıyor sevmişleri
Yavaş yavaş yaktın beni
Zehirledin hançer gibi
Kader kader
Sen bize nazik davranmadın
Kader kader
Herkese eşit yazılmadın
Hayat hayat
Sen bize nazik davranmadın
Hayat hayat
Herkes eşit yaklaşmadın
İçin için büyüyor fırtınam
Çığ gibi
Daha çok kanatıyor aşk sancıları
Bizim çalıyor yalnızlık çanları
Daha bir ağlatıyor aşk şarkıları
Böyle hüzne can mı dayanır
Öyle bakma kalp cok kırılır
Böyle hüzne can mı dayanır
Öyle gitme kalp cok yıpranır
Kader kader
Sen bize nazik davranmadın
Kader kader
Herkese eşit yazılmadın
Hayat hayat
Sen bize nazik davranmadın
Hayat hayat
Herkes eşit yaklaşmadın

11 Temmuz 2011 Pazartesi

RİSİNG OF THE TİDE- BY BLACKFİELD

Any day can be the last day in your life
So make it an unforgettable time
Another sleepless night, and anxiety attacks
The doctor said you need some rest

But you're always on the run, tracing after a place to hide
You were born to your mum's shaking hands
The wolves are out tonight, and they're looking for a fight
As they run at the speed of light
It seems you're home again

Don't forget to breathe, while time is running out
On the clock tower, the window sky
Any day can be the last day in your life
So make it an unforgettable time

Around me blinking lights form a giant neon sign
You were born in the wrong wrong year
Your soul is freezing ice, but still they're asking for a slice
You had to feed those monster hearts
When you're home again

You feel you had enough, it's like the rising of the tide
You're a shadow just passing by
The wolves are out tonight and they're looking for a fight
And they run at the speed of light
It seems you're home again

PSYHCE

Yaşın kaç olursa olsun hayat sana birşeyler öğretir. Hayatın dayatmalarına karşı kayamazsın, en bildiğin laflar düğüm olup kalır boğazında ne bir adım öne nede bir adım geriye gidebilirsin bildiklerin bilmediklerindir.

Birilerini suçlamak en kolay olandır, kendimize dönüp bakmak ise en zor olanı hatalr yaparız, uyarılırsın ama öyle bir aptalıktır ki o an saldırı olarak olgılanır saçma sapan algılayışlarla savunma yaparsın. Kaybedersin ama geri dönüşü yoktur sabırlar tükenmiştir, savaşmaya değecek birşey olamadığını izlenlendirmişsindir. Yorgunluklar, bıkınlıklar seni yanlızlığa bırakmıştır. Peki doğruyu algılıyamazmıydın yada savaş icadından beri hiç bitmemişken pes etmek niyedir? Savaşılına karşı taktik değiştirmeden ermeydanından kaçmak niyedir? Taraflar için kazanılmış, sahip olunan toprakların değeri ne kadardır?

Hiç kimse kötü değildir. Sadece yaşanmışlıkların yorgunluğu, tarihin tekerrür etme gerçekliğinin bilinci, bildiklerimizin tezatlığı hiç karşılaşmadığımız bir şeymi ki? Hiç bir kul birbirine benzemezken beğenmediğimiz, rahatsılık duyduğumuz tekrardan var edilmesi imkansız olaları düzeltebilirken, değiştirebilirken silbaştan başlamak niyedir? Hiç düşünmezmiyiz en başındayken ne kadar kolay, gerçek olabilir mi?diye Zaman zaman mantığımızın tersine çalışan duygusal zekamız bu kadar gerizekalı mıdır?


by psyhce

6 Temmuz 2011 Çarşamba

PSYHCE

İSTANBUL VEFASIZ YARİM YİNE SANA DÖNÜYORUM

Sende açtım gözümü ilk aldığım nefes üzerinde ki atmosferdi, Ağlamışımdır dünyaya ilk geldiğimde, ilkinden sonra ne kadar ağladığımı bilmeme ama hepsinin sebebi aynıydı yak tokluğumu kaybettiğimde ya en sevdiğim oyuncağımı kaybettiğimde, ya sevdiğim insanı kaybettiğimde yada aşkımı kaybettiğimde ağladım. Ağladığımdan fazla gülmüşümdür ama ben kazandığımda da ağladım. Herkes gibi benimde söylenmemiş cümlelerim, atılmamış tiratlarım var. Yine kaçtım senden kaybolmuşluğuma bir çözüm belki diye. Hep kafamı karıştırıyorsun benim. Beni yormaktan bıkmadın mı? Eğlencelimi geliyor sana bu kıvranmalarım? Yine dönüyorum sana hoyratça savur beni diye, çomak sok çemberime. Yeni sürprizlerin ne olacak çok merak ediyorum? Evet her zaman ki yine hazırlıksızım işin kolay bu sefer de….

by psyhce